Makine mühendisliği bölümünden mezun olduğumda 20 yaşındaydım ve Japon ekonomisi o yıllarda hızla büyüyordu. Lamborghini ve Ferrari gibi arabaların tamir edildiği bir yerde işe başlamıştım; o zamanlar bu oldukça popüler bir işti. Bunun yanında antika arabalarla da çalıştım. İthal edilen arabaları tamamen söküp, yeni sahibinin isteklerine göre tekrar birleştiriyorduk. Ancak şirket, çok fazla iş yapmadığı gibi aslında pek de iyi para kazandırmıyordu. En kötü zamanlar ise yaklaşık altı ay boyunca hiç para kazanamadığım ve bir arabada yaşamak zorunda kaldığım dönemdi. Bazen de bir arkadaşımın fabrikasında uyuyordum.
İnanmayabilirsiniz ama bir yandan da bu iş benim için çok zevkliydi. Para, benim için o kadar da önemli bir konu değildi. Arabaları baştan yaratmak bana büyük keyif veriyordu. İşimi en iyi şekilde yapmaya çalışıyordum ve müşterilerimi mutlu görmek benim için tamamen yeterliydi. Bunun yanında işin içinde biraz gurur da vardı. Ama dürüst olmak gerekirse, bu yaşam tarzına uzun vadede devam edebilmem pek mümkün görünmüyordu. O zamanlar çalıştığım yer, Aiichi'ye bağlı bir bölgedeydi. Sonrasında, yerlisi olduğum Shizuoka'ya dönmeye karar verdim ve orada kullanılmış arabalar satmaya başladım. O zamana kadar işin mekanik kısmıyla, satışla ve işlerin yönetimiyle tamamen ben ilgileniyordum. Ancak bu kez sadece satış yapıyordum ve antika arabaları satarken kullandığım teknikleri kullanıyordum. Her arabayı en ince detayına kadar anlatarak, eksileri ve artıları konusunda müşterileri bilgilendirerek çalışıyordum. Sonunda en çok satışı yapan kişi ben oluyordum.
Bu şekilde araba satarak sonunda düzenli bir maaşla çalışmaya başladım. Daha önce söylediğim gibi, yaklaşık altı ay boyunca işsizdim ve artık kiramı bile ödeyemez noktaya gelmiştim. Ancak bu yeni işle beraber hayatım normale dönmeye başladı. Aldığım maaş, yaptığım satışlardan kazandığım komisyonlar ve bonuslar sayesinde cebim epey dolmaya başladı. Ortalamanın üzerinde bir maaş alıyor olmam, içimde her zaman var olan "farklı bir şeyler yaratma" arzusunu da giderek artırıyordu. İnsanların kullanmaktan hoşlanacağı ve şu an var olmayan bir şey ortaya çıkarmak istiyordum. Mekanikle uğraşırken, arabaları tek tek müşterilerin en keyif alacakları şekilde düzenliyordum ve bu süreç bana büyük bir tatmin sağlıyordu. Bu his gerçekten insanın içinden gelmeli; kelimelerle tam olarak açıklanamaz. O zamanlar ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama içimde bir şeyler yaratma isteği kaynıyordu.
Kesinlikle! O konuda en iyiydim. Tüm gün boyunca bir şeyler çizebilir ve etrafımdaki objeleri söküp inceleyebilirdim. Okulda da sanatla ilgili derslerde hep en yüksek puanları alırdım.
Canlandı diyemeyiz çünkü zaten hep vardı, sadece içerlerde bir yerdeydi. Ama hislerimi bastırmam gerekiyordu. Sonuçta ben bir satış elemanıydım. Sakın yanlış anlamayın, eski arabalar satmaktan nefret ettiğim filan yoktu; gerçekten de güzel bir işti ve insanları mutlu edebiliyordum. Ama gerçek şu ki, satmak ve yaratmak tamamen birbirinden farklı iki iş. Daha önce de söylediğim gibi, bu his insanın içinden gelir ve onu engelleyemezsiniz. Mantıklı gelmeyebilir ama gerçekten böyle.
Hayır, kesinlikle yoktu. Ne yapmak istediğime karar veremiyordum. Sonra kendime dedim ki: "Şu an piyasada neler olup bittiğini bilmeliyim, araştırma yapmalıyım." O günden itibaren elektronik marketlere, malzemeleri kendin alıp bir şeyler üretebileceğin dükkanlara, araba aksesuarları satan yerlere, kısacası Japonya'daki neredeyse her türden mağazaya giderek, üzerinde "Made in Japan" yazan her şeyi araştırdım. Raflardaki ürünlerde fark ettiğim ilk ortak noktalardan biri, hepsinin en son teknolojiye sahip olmaları ya da en yeni tasarım trendlerini takip etmeleriydi. Tabii ki mağazaya göre değişiyordu ama satılan ürünlerin tamamı, özelliklerini düzgün şekilde sergileyen ayrıntılı açıklamalara sahipti. Örneğin, bir televizyonun üzerindeki bilgi etiketi şöyle diyordu: "LED aydınlatmalı; bu yüzden siyah rengi mükemmel gösteriyor." Her zaman bir mantıklı açıklama bulunuyordu. Yani sadece "Siyah renk mükemmeldir" gibi belirsiz ifadeler kullanılmıyordu. Buna karşın, malzemeleri kendiniz alıp bir şeyler üretebileceğiniz "kendin yap" dükkanlarında durum tamamen farklıydı. Örneğin askılar… Öylece yığılmış ve sadece fiyatlarına göre sıralanmış şekilde satılıyordu. Satılan her ürünün bir karakteri, kullanıcıya sağladığı bir faydası ve bir önceliği olmalıydı. Japonya'da satılan neredeyse her ürünün bir markası var ve satış sonrası hizmetler oldukça iyi. İşte bu yüzden insanlar rahatça alışveriş yapıp kendilerini güvende hissedebiliyorlar. Zaten Japonya'da üretilen ürünlerin en büyük avantajının da bu olduğunu düşünüyorum: "Güven vermek."
Etrafımdaki şeyleri inceleyip araştırma yaptığım dönemde, bir gün yetişkinlere yönelik ürünler satan bir dükkana girmeye karar verdim. Böyle bir yere gitmeyeli uzun zaman olmuştu. Yetişkin oyuncaklarının her zaman ilginç ve biraz da komik olduğunu düşünmüştüm, bu yüzden hazır gelmişken şöyle bir bakmak istedim. Ancak dükkana girdiğimde kendimi bir anda rahatsız hissetmeye başladım ve içimden "Burada bir şeyler yanlış" dedim... Ve bu yanlış olan şeyi çok net bir biçimde hissedebiliyordum. Birkaç ürünü inceledikten sonra fark ettim ki satılanlar, hiçbir şekilde müşterilere güven vermiyordu.
Örneğin, satılan ürünlerin üzerinde barkod, açıklayıcı bilgiler, bir web sitesi adresi ya da herhangi bir iletişim numarası bulunmuyordu. Hatta bırakın bunları, bazılarının üzerinde bir marka ya da firma adı bile yoktu! Üstelik inanılmaz derecede rahatsız edici görünüyorlardı. Bana göre yetişkin oyuncaklarının üretilişindeki temel amaç, insanın doğal ihtiyaçlarını karşılamaktır. İnsanların yemeğe, uyumaya ve cinselliğe ihtiyacı var. Yemek ihtiyacını karşılamak için kurulmuş pek çok büyük şirket var. Uyku ihtiyacını karşılayan yatak, yastık, nevresim üreten firmaların oluşturduğu devasa bir pazar mevcut. Ancak iş üçüncü temel ihtiyaca, yani cinselliğe gelince, neden bu alandaki ürünler merdiven altı üretim tesislerine mahkum olsun ki? Her erkek hayatında en az bir kere mastürbasyon yapmıştır. Peki, bu ihtiyacı karşılamak üzere üretilen ürünleri kullanırken neden kendimi güvende hissedemeyeyim?
Bahsettiğim şey, o ürünlerde bulamadığım güven hissiydi. Örneğin günlük hayatımızda NEC'ten bir cep telefonu kullanıyor, TOSHIBA televizyon izliyor, NIKE ayakkabılarla koşuyor ya da dışarıya LOUIS VUITTON çantayla çıkıyoruz. Tüm bu ürünler kaliteli ve hepsinin kullanıcıya güven veren bir markası var.
Yetişkin oyuncakları satan bir mağazaya giren erkeklerin %99'undan fazlasının mastürbasyon yaptığını söylemek yanlış olmaz sanırım. Erkekler arasında bu konu hakkında konuşmak da oldukça doğal karşılanır. Daha da önemlisi, cinsel isteği bastırmak hiç sağlıklı olmadığı gibi, dengeli bir cinsel hayat sağlıklı bir yaşam için olmazsa olmazdır. O günlerde piyasada bu ihtiyacı karşılayan tüm ürünler oldukça rahatsız edici bir görünüme sahipti. Genellikle genç kızların fotoğraflarının bulunduğu paketlerde satılıyor, kadın anatomisini taklit etmeye çalışıyor ve adını kalabalık bir ortamda yüksek sesle okuyamayacağınız türden isimler taşıyorlardı. Buradaki en büyük problem, mastürbasyon gibi son derece doğal bir şeyin, sadece çok spesifik bir kitleye hitap eden, küçük bir zümrenin ilgilendiği bir konu gibi sunulmasıydı. Eksik olan şey, toplumun geneline hitap eden bir yaklaşımdı. Yetişkin oyuncağı denildiğinde akla ya sapkınca ya da sadece meraklılarına yönelik, rahatsız edici tasarımlara sahip ürünler geliyordu. İşte bu noktada, bu alanda çok şey yapılabileceğini düşündüm.
Örneğin, Bill Gates'in otomobil sektörüne adım atıp bir anda Toyota seviyesinde bir teknolojiye ulaşması sizce de imkansız değil mi? Çünkü otomobil endüstrisinin çok uzun bir geçmişi var ve bugüne gelene kadar sayısız deneme-yanılma süreci yaşandı. Binlerce teknisyenin emeği, araştırmaları, geliştirmeleri sayesinde bu noktaya ulaşıldı. Bill Gates'in sıfırdan bir otomobil markası kurup mevcut devlerle rekabet etmesi neredeyse imkansız olurdu. Ancak yetişkin oyuncakları sektörüne baktığımızda durum tamamen farklıydı. Sadece bir mağazaya girip şöyle kabaca etrafa baktığınızda bile yapılabilecek tonlarca yenilik olduğunu görebiliyordunuz. Tam da o anda içimden, "Evet, burada gerçekten bir devrim yaratabilirim." dedim. Ve işte o an, bu işe kendimi adama kararı aldım. Geriye dönüp düşündüğümde her şeyin 15 dakika içinde olup bittiğini fark ediyorum. İşte TENGA'nın doğuşu böyle başladı. Sanki tünelin sonundaki ışığı görmüştüm ve o andan itibaren tüm düşüncelerim beni bu noktaya yönlendirmeye başlamıştı. Çevremdeki objelere bakış açım değişmişti. İşimi bıraktım ve ertesi gün hemen prototipler yapmaya başladım. O zamana kadar 10 milyon Japon Yeni biriktirmiştim. Sabah 6'dan gece 2'ye kadar durmadan çalışıyordum.
İnanılmaz! Prototipler yapmak size neler hissettiriyordu?
En başta nereden başlayacağımı bile bilmiyordum. Tam anlamıyla bir amatördüm. Daha önce enjeksiyon kalıplama yapmamıştım ama devam ettikçe her şeyin zamanla oturacağını düşündüm. Önemli olan bir şeyler yapmaya başlamaktı, çünkü harekete geçmeden önünüzü görmek imkansızdır. O süreç benim için çok zorluydu. Kendimi sisler içinde, önümü görmeden yürüyormuş gibi hissediyordum. Ama tek önemli şey ilerlemekti. Gereken beceriye sahiptim ancak asıl önemli olan, üretim sürecinin planlamasını yapabilmekti. Elimde hiçbir şey yoktu, bu yüzden her yeni adımda karşılaştığım problemleri çözmeye çalışıyordum. Her şey tamamen spontane gelişti. Tam olarak nereye gittiğimi göremiyordum ama önümdeki sis perdesi yavaş yavaş aralanıyordu. En azından hangi yöne doğru ilerlediğimi hissedebiliyordum. Bu yolda ilerledikçe, sonunda nasıl bir şey ortaya çıkacağını yavaş yavaş görebiliyordum. Ama dikkatli olmaya ve rotamdan sapmamaya özen gösteriyordum. Sanırım profesyonel olmanın gerçek hayattaki karşılığı da tam olarak bu… Dürüst olmak gerekirse, tamamen kör atış yapıyordum. Sadece devam etmek zorundaydım. Benim için artık savaş başlamıştı. Kafamdakileri gerçeğe dönüştürmek için artık sadece bir fikirden fazlasına ihtiyacım vardı.
Motivasyonunuz ya da başarı hayaliniz diyelim... Denedikçe bu hedefe ulaşacağınızı mı düşünüyordunuz? Yani kısacası başaracağınıza inanıyor muydunuz?
Savaşmaya daha başlamamışsanız, kaybetmeyi de düşünmek gibi bir opsiyonunuz olmuyor. O noktada hissettiğim şey, "başarma hırsı" değildi. Ben sadece elle tutulabilir ve ideallerime yakın bir ürün yaratmaya çalışıyordum. Ortaya çıkaracağım şeyin birçok insanı mutlu edeceğine olan inancım tamdı ve sonunda herkesin kullanabileceği bir yetişkin oyuncağına dönüşeceğini düşünüyordum.
Anlıyorum...
Şu an konseptlerimizi çizmek için kullandığımız özel kağıtlar var ve aklımıza gelenleri hemen bu kağıtlara aktarıyoruz. Ama o zamanlar bu tür imkanlara sahip değildim, hatta böyle araçların varlığından bile haberdar değildim. Bu yüzden çizmek yerine, aklımdaki şekle en yakın objeyi üretmek zorundaydım. Örneğin, şu an CUP serisi olarak bildiğiniz TENGA'ların prototiplerini hazırlarken bir su şişesi kullanmıştım. SOFT CASE için piyasada bulduğum ve aklımdaki tasarıma en yakın gördüğüm şey bir şampuan kutusuydu. ROLLING HEAD prototipi içinse şaka malzemeleri satan bir mağazadan aldığım oyuncak çekiçleri kullandım. Prototipleri yaparken kullandığım malzemelerin çoğu 100 Yen mağazalarından geliyordu. Tabii ki her şeyi aynı yerden bulmak mümkün değildi. Sürekli şehirde dolaşıp, farklı yerlerden uygun materyaller arıyordum. Bir prototip yapıyor, hemen ardından da yok ediyordum. Ve işte bu, gerçekten en zor kısımdı.
Neden en zor kısımdı?
Eğer yarattığım şeyde bir sorun varsa, bu zaten olmamış demektir. Ben yaptığım şeye inanmazsam, kimse inanmaz. Ancak bu, tüm üretimin çöpe gitmesi gerektiği anlamına da gelmiyor. Önemli olan, neyin işe yaradığını fark edebilmek ve neyin yeniden yapılması gerektiğini anlamaktır. "Eğer başlamışsan, sonu da gelir" sözü her zaman doğru değil bence. Sonu gelir ama neden başarısız olduğunu anlayabildiysen ve bunu bir ilerleme olarak kullanabildiysen… Önemli olan, yarattığınız şeyin iyi yanlarını bulabilmek ve bu iyi yanların neden işe yaradığını analiz edebilmek. Bunun üzerine gidebilirseniz, başarıya ulaşmak için geriye sadece deneme-yanılma sürecinden geçmek kalıyor.
Anlıyorum...
Belki çok bariz bir şey söylüyor gibi görünebilirim ama bir insanın bir ürüne inanabilmesi için önce onu elinde tutması gerekiyor. Bu yüzden, prototipleri ortaya çıkarmak için çok çalıştım. Sonrasında gelen adım, yarattığım ürünü insanlara tanıtmak, onlara TENGA hakkında bilgi vermekti. Son adım ise tabii ki lojistik ve doğru fiyatlandırma. Ne var ki, bu adımlar içinde benim yapabileceğim tek şey üretmekti—ve ben de bunu yaptım. Yanılmıyorsam, ünlü yönetmen Steven Spielberg, ünlü olmadan önce kendi imkanlarıyla figürler kullanarak bir stop-motion dinozor filmi yapıp satmaya çalışmış. Yıllar sonra ise hepimiz onun büyük bütçeli Jurassic Park filmini izledik. Bu hikayeyi duyduğumda gerçekten bana ilham vermişti. Önce ne yapmak istediğinizi bilmelisiniz. İkinci olarak, yarattığınız şey hayalinizdeki idealleri yansıtmalı. Bu prensipler olmadan, kafanızdaki konsepti ve mesajı tüketiciye aktarmanız imkansızdır. Benim vermek istediğim mesaj geniş kitlelere hitap eden yetişkin oyuncaklarıydı. Daha önce bahsettiğim, o 15 dakikalık kötü mağaza deneyimiyle başlayan momentumun beni ittiği nokta işte tam olarak burasıydı.
Gerçekten inanılmaz bir kararlılık sergilemişsiniz. Bu arada Spielberg'den bahsetmişken... Filmlerden hoşlanır mısınız?
Filmlere bayılırım. Güzel bir film izlerken, kendimi o sahnelerin nasıl çekildiğini düşünmekten alıkoyamıyorum. Bir sahne çekilirken o kadar fazla detay düşünülmesi gerekiyor ki! Tabii ki herkes bu konuda çok profesyonel ve ne yapmaları gerektiğini biliyor. Örneğin, bir komedi filmi düşünelim. Ekrana baktığınızda, aktörler kendi hallerinde doğallıkla oynuyormuş gibi görünüyor. Oysa ki, o sahnedeki her şey önceden detaylıca planlanmış ve üzerine uzun uzun düşünülmüş oluyor. Amaç, seyircinin sahneden maksimum keyfi almasını sağlamak. Zaten önemli olan da bu. Çok komik bir sahne çekiyor olabilirsiniz, ama eğer kimse gülmezse bunun ne anlamı olur ki?
Peki insanları mutlu etmek konusunda yönetmenlerle aranızda bir benzerlik olduğunu söylemek yanlış olur mu?
Sanırım olmaz. En azından ben de bu açıdan yaklaşıp yaratımlarımı farklı bir şekilde ortaya koydum.
Konuya dönersek, prototiplerinizi yaptıktan sonra fikrinizi nasıl pazarlamayı başardınız?
Yakınlarda yetişkin filmleri satan bir mağaza vardı. Oradan, aldığı filmleri tedarik eden şirketten birinin mağazaya geleceğini öğrendim. O gün oraya gidip kendimi tanıttım. Vizyonumdan ve üretmek istediğim şeyi dünya ile paylaşmak istediğimden bahsettim. "Ürünlerinle ilgili şirkete bilgi vereceğim" dedirtmek için oldukça uğraştığımı söyleyebilirim!
Peki, prototiplerinizi gösterdiniz mi?
Tabii ki, fakat…
Yani gösterdiniz?
Evet, tabii ki gösterdim fakat pek iyi durumda değillerdi, hatta o durumdayken başka kimseye göstermemiştim. Bu konuda pek rahat değildim, eminim çok huysuz görünmüşümdür. Prototipler hakkında şirketine bahsetmesini istediğim kişi de eminim benden pek hoşlanmamıştı. Dolayısıyla işler pek kolay yürümedi. Hiçbir cevap almadan 6 ay boyunca bekledim. Daha sonra tekrar ürünleri açıklayan numuneler gönderdim fakat 1 sene sonunda hiçbir cevap alamamıştım.
1 seneden de fazla zaman geçtiğinde artık birikimlerim de yavaş yavaş erimeye başlamıştı. Bu durumda eğer böyle devam edersem başım çok büyük belada diye düşünmek çok da garip olmasa gerek herhalde? Bir de bunların üstüne, güneş doğduğu andan şafağa kadar durmaksızın çalışıyordum, yaptığım tek şey ise prototip inşa edip bozmaktan ibaretti. İşin psikolojik kısmı ise beni asıl zorlayan tarafıydı. Çalışmak istemediğimden değil fakat prototip yapmak tüm zamanımı aldığından düzenli bir işimin olması da imkansızdı. Sadece yaptığım şeye konsantre olmak istiyordum, ya şimdi ya da hiç diye düşünüyordum.
Bu şekilde bir 6 ay daha geçti ve artık param tamamen tükenmişti, zihinsel olarak da darmadağın olmuştum diyebilirim. Eğer o döngüye devam etseydim her şeyi kaybedebilirdim. Eğer başarılı olamasaydım hayatının 2 yılını mastürbatör üretmekle harcamış biri olacaktım. Birçok prototipim olmuştu ancak ileri doğru yol alamadığım hissi bende inanılmaz derecede acı veriyordu. Ama kendimi "sonuna kadar devam etmeliyim" diyerek motive ettim. Bu benim için doğru seçimdi çünkü bıraktığım anda her şey bir başarısızlığa dönüşecekti, eğer pes etmemişseniz kimse size başaramadığınızı söyleyemez, işte benim de devam etmemi sağlayan tek şey bu düşünceydi.
Başarana kadar devam etmek önemli diyorsunuz.
Öyle düşünüyorum. Görüşmemden sonra bir buçuk yıl geçmişti ve sonunda telefon çaldı. "Size ürünlerinizi sunmanız ve toplantımıza katılmanız için bir şans vereceğiz" demişlerdi.
Sonunda sizin zamanınız geldi yani!
Şirketin CEO'su ile bir araya gelme şansı elde edeceğimi söylediler. Sadece "Evet, teşekkür ederim" diyerek yanıtladım. Görüşmeden önce 1 hafta kadar zamanım vardı ve hemen tüm prototiplerin bir özetini yapıp sunumumu yapmak üzere Tokyo'ya gittim. O zamanlar görüşmeye gittiğim şirket Soft On Demand, 7 milyar yen sermayesi olan bir devken, ben işi olmayan ve mastürbatör üretmeye çalışan biriydim. Ciddiye alınmayacakmışım gibi hissediyordum. Büyük an geldiğinde elimdeki her şeyi beğenilerine sundum; erkekler için, kadınlar için ve çiftler için tüm prototiplerimi... 30 dakika sonra "Çok eğlenceli birisin, Tokyo'da yaşaman mümkün mü?" dediklerini duydum. Bu şekilde Tokyo'ya yerleştim ve 1 sene boyunca ürünler, piyasaya çıkacak noktaya gelebilmeleri için geliştirildiler. 7 Temmuz 2005'te satışlar başladı.
Lütfen bize 50,000 ürünün rezerve edildiği efsanevi lansmandan bahsedin.
İlk ürünlerimiz olan TENGA CUP'ların piyasaya çıkışından bir ay önce ön sipariş almaya başladık. O zamanki pazar koşullarında 50.000 adet satış, bir ürünün tüm piyasaya çıkışından tamamen yok oluşuna kadar geçen süre için bile çok iyi bir rakamken biz daha ilk aydan ön siparişle 50.000 adet ürün satmıştık. Ben hemen ikinci partiyi üretmeye başladım fakat sürekli stoklarımız tükeniyor durumdaydı. Gerçekten ürünleri yeteri kadar üretemediğim için kendimi çok kötü hissetmiştim. Fakat şirketimize destek olan tüm çalışanlar sayesinde ilk yılımızda inanılmaz bir rakam olan 1 milyona ulaştık. TENGA Standart Kırmızı CUP Serisi, TENGA markası altında çıkarılan ilk ürün serisiydi. Hemen arkasından Soft Beyaz ve Hard Siyah serileri piyasaya sürdük. Beyaz Seri daha yumuşak bir materyalden üretilirken Siyah Seri ise daha dar ve daha güçlü bir uyarım sağlıyordu. Bu fikri de aslında diş fırçalarından aldım. Reyona gittiğinizde tüm markaların "Sert", "Orta Sert" ve "Yumuşak" seçeneklerini sunduğunu görürsünüz. Örneğin biralarda da farklı seçenekler vardır: "Light", "Ekstra" gibi... Bu şekilde adım adım ürün gamımızı genişletmeye başladık, farklı zevklere sahip insanlara da hitap edebilmeye çalıştık. Bu işin içine dahil olan herkes sayesinde ilk sene 1 milyon ürün sağladığımız gibi aynı zamanda Beyaz, Siyah ve yılın son döneminde de Ultra TENGA'yı piyasaya sürdük.
Farklı seçeneklerden bahsetmişken, TENGA Amerika ve Avrupa'da da satılıyor değil mi?
Doğru, evet, TENGA 40'ın üzerinde ülkede satılıyor. TENGA CUP Serisi Japonya'da piyasaya sürüldüğü andan itibaren 26 ülkeden mailler aldık. O zaman sermaye ve fon bulmak için büyük bir uğraş içindeydik, buna rağmen markamızın arkasındaki fikri insanlara anlatacak bir tanıtım broşürü hazırlamak istedim. O zamanlarda yetişkin oyuncaklarının hiçbiri bu şekilde tanıtım yapmıyordu. Tüm ürün fotoğraflarının stüdyoda çekilmesini istedim; zaten bu resimler daha sonra TENGA başka ülkelere yayılmadan önce Japonya'nın yeni fenomeni şeklinde tüm dünyanın gördüğü şeyler haline geldiler. Bundan sonra da diğer ülkelerden teklifler almaya başladık. Hatta Forbes'ta bir röportajımız yayınlandı, sonrasında ise birçok uluslararası ve ulusal yayın kuruluşundan röportaj teklifleri yağmaya başladı. O zamanlarda elimizde sadece standart büyüklükteki ürünler vardı. Avrupa'dan teklifler gelmesine rağmen, onlara daha büyük boyutlarda üretim yapmadığımızı söylemek zorunda kalıyorduk. Fakat daha da önemlisi, hala kendi pazarımıza yetişecek kadar bile standart büyüklükte TENGA CUP üretemiyorduk. Ayrıca eğer ürünlerimizi ihraç edeceksek bunun gerçek bir amaca hizmet etmesi gerekiyordu. İlk ihracat yaptığımız ülke Tayland'dı ve ne yazık ki orada AIDS oldukça yaygındı. 2007 yılında orada satışlarımız başladığında ülkede 1,7 milyon AIDS hastası vardı. Eğer TENGA kullanımı yaygınlaşırsa, insanların bu hastalığa yakalanma oranlarının da düşeceğini umut ettik. Bu arada, büyük boy TENGA'ların başında bulunan "U.S." ifadesi, "Amerika Birleşik Devletleri"ni değil, "Ultra Size – Super Vacuum" anlamına geliyor.
TENGA kullanımı tüm dünyada hızla yaygınlaşıyor, fakat TENGA tam olarak ne demek?
Bu dünyadaki herkes, geçmişine ve kim olduğuna bakmaksızın keyfine varıp mutlu olmalı. İşte dilediğimiz şey bu. Bu dileğin gerçekleşmesi için de "Yetişkin oyuncakları = Merdiven altı" algısı, "Bir gereklilik ve herkes için üretiliyor" şeklinde değişmeli. Herkes eline bir TENGA alıp, aklına hiçbir şey takılmadan rahatça kullanabilmeli. Yani insanların kafasındaki yetişkinler için üretilen ürün konsepti düzeltilmeli. İşte bu düşünce ve fikirlerin tümü, TENGA'nın asıl anlamını oluşturuyor.
TENGA hayranları hızla artmakta, onlara bir mesajınız var mı? Onlara TENGA'yı nasıl kullanmaları gerektiği hakkında bir şeyler söylemek ister misiniz? Bazı insanlar film seyrederek mastürbasyon yapıyor, bazıları ise "Hentai" animasyonlara bakıyor veya çiftler, beraber olmadan önce bunu yapıyor. Hepsini birden kapsayacak bir cevap bekliyoruz.
Herkes ürünlerimizi kullanmak konusunda eşit haklara sahip ve kimse utanmamalı. Bu, her zaman en sıkı şekilde sarıldığım fikirlerden biri olmuştur. Yaşam şekline veya cinsel yönelimlerine bakmaksızın herkes, ürünlerimizi özgürce kullanabilmeli. Ürünlerimizi kullanırken keyif almalarını, eğlenmelerini ve bunu yaparken de iyi hissetmelerini istiyorum. Zamanında, nasıl kullanılması gerektiği konusunda opsiyonlar sunmayı düşünmüştük, fakat daha sonra bunu kullanıcıların özgür iradelerine bırakmaya karar verdik.
Bundan sonraki planlarınız neler?
Gerçekten uzun zamandır kadınlar ve çiftler için yetişkin oyuncakları yapmayı istiyorum, ayrıca yaşlı insanlar için de… Geçmiş jenerasyonlar bu konuda çok daha tutucu, fakat buna rağmen hoşlanabilecekleri bir şeyler yapmak istiyorum. Sınırları zorlayarak karşılaştığım engelleri aşmak ve bir gün "Herkesin ürünlerimizi kullanabildiği, kimsenin utanmadığı bir dünya" için çalışmak istiyorum. Bu konsept, başladığımdan beri aklımda ve aklımdaki düşünce biraz bile değişmedi. Önemli olduğunu düşünüyorum. Bence insanların kafasındaki mastürbasyona dair imaj da yavaş yavaş değişiyor, fakat hala yapmamız gereken çok iş var. Yeni ürünler çıkarmaya devam edeceğiz ve her zaman geniş kitlelere hitap etmeye çalışacağız.
Bir yandan, kullanıcı kitlemizle de iletişim halinde olmaya çok önem vermemiz gerektiğini düşünüyoruz ve bunu yaparken de tutarlı bir imaj sergilemek istiyoruz. Örneğin, TENGA ile ilgili görsellere baktığımızda genelde sadece TENGA fotoğrafları görürsünüz; başka yerlerden alınmış şeyler değil. Daha iyi bir örnek vermek gerekirse, diyelim ki ünlü bir kişi bir elinde sörf tahtası, bir elinde de içeceğiyle bir reklam karesinde yer almış. Bu durumda, o içeceği satan şirket ürününü satmak için o kişinin şöhretine ve sörf yapmanın insanların kafasında oluşturduğu imaja güveniyor ve bunu satıyor. Bense ürünleri bu şekilde pazarlamak yerine o ürünün arkasındaki düşünceyi ve ideali göstermeyi istiyorum. Tabii ki müşterilere sunulan fotoğraflar, videolar ve web sayfaları özenle hazırlanmalı, ancak tanıtımınız ne kadar iyi olursa olsun, eğer ürünlerinize bu özeni göstermiyorsanız geri kalan hiçbir şeyin önemi kalmıyor.
Biz var olmadan önce, yetişkin oyuncakları sürekli kadın anatomisini taklit ediyor ve müşterilere ancak bunu sunabiliyordu. O kadar çirkin ve itici görünüyorlardı ki bırakın kullanmayı, raftan almak bile insanları utandırıyordu. Artık insanlar rahatça TENGA alabiliyor. Şu anda biri, TENGA'nın web sitesine girip ürün videolarını, fotoğraflarını ve TENGA konseptini incelediğinde karşılaştığı şey; açık, bilgi veren ve rahatsız edici olmayan bir iletişim dili. Bunun sonucunda da TENGA'nın ne olduğunu doğru şekilde anlayıp rahatça kullanabiliyor.
Güven duyacağınız bir seçim ve eğlenceli bir kullanım tecrübesi için verilen detaylı, açık, kullanıcı dostu bilgiler… İşte bu, o kadar önemli ki bunu verdiğimiz ürünün ve hizmetin ayrılmaz bir parçası olarak görüyoruz. Aynı zamanda, yakın gelecekte evli çiftlerin de TENGA kullanmasını sağlamak istiyorum. Böylece daha da mutlu olacaklarını düşünüyorum. Daha fazla insanı mutlu etmeyi arzuluyorum da diyebiliriz.
Bazı kadınlar erkeklerin mastürbasyon yapmasına negatif yaklaşıyor; bu anlayışı da değiştirmek istiyor musunuz?
Tabii ki istiyorum. Herhangi bir oyuncak kullanmamış olsalar bile, erkeklerin çok büyük bir çoğunluğu hayatında en azından bir kere mastürbasyon yapmıştır. Dürüst olmak gerekirse, bu çok doğal bir insan ihtiyacı. Bence birçok erkek de böyle düşünüyor ve bundan çekinmenin kimseye bir faydası yok. Sadece kendinizi yıpratırsınız ve hiçbir şeye konsantre olamazsınız. Bu konuda verilecek doğru eğitim ve kontrollü bir cinsel yaşam, sağlıklı bir hayatın en önemli şartıdır. Bu yüzden kimse mastürbasyon yaptığı için utanmamalı ya da kendini suçlu hissetmemeli. En büyük hayalim, TENGA'nın bu gerçeklerin farkına varmış bir dünyada herkes tarafından sevilen bir marka haline gelmesi.
Daha farklı yetişkin oyuncakları üretecek misiniz? Yoksa daha farklı alanlara mı yönelmeyi planlıyorsunuz?
Aslında, yetişkin oyuncağı dışında şeyler üretmeyi çok isterim. Eğer çocukların hayatını daha güzel kılacak, onların daha mutlu olmasını sağlayacak bir şeyler bulursam bunu gerçekleştirmeyi çok isterim. Ancak sonunda yapmak istediğim şey; kullanması eğlenceli ve faydalı ürünler üretmek.
Bir kitap yayınlayacağınızı duyduk.
Evet, şu an üzerinde çalışıyorum. Gerçekten üzerinde çok düşündüm, TENGA'nın başlangıcından bugününe kadar. Bir diğeri de, TENGA tüm dünyada kabul görmüş küresel bir marka olduğunda gelecek. Hala başarıya tam olarak ulaştığımızı düşünmüyorum, hala gelişim dönemindeyiz; yani 1. aşamadayız. Size şimdiden gösteremem ama aklımdan büyük resmi görebiliyorum, bu yüzden 1. aşama diyorum. Önemli olan dağa tırmanmak değil, çünkü dağ zaten orada. Asıl önemli olan, tırmanacak yeni dağlar yaratmak. Yeni bir pazar yaratmak aslında, insanların daha önce karşılanmamış ihtiyaçlarını karşılamak demektir. Var olan bir pastadan kendi payımı almaya pek inanmıyorum. Pazarın kendisini yaratmayı tercih ediyorum. Sürekli yeni ihtiyaçlar yaratmayı ve yeni pazarlar oluşturmayı düşünüyorum.
Birkaç yıl önce yaptığım bir araştırma gösterdi ki Japonya'da 10 kişiden 1'i yetişkinlere yönelik video kiralamış ve bu insanların yalnızca 10'da 1'i bir yetişkin oyuncağı almış. Yani sadece 100 insandan 1'ine hizmet eden bir pazardan bahsediyoruz. Normalde, bu kadar küçük bir pazar için kimse bir şey yapmak istemez. Bense tam tersini düşündüm ve 100 kişiden 99'unun bu hizmeti doğru şekilde alamadığını fark ettim. Cinsellik, temel bir insan ihtiyacıdır ve 100 insandan 99'u, bunu doğru şekilde sunmanız için sizi bekliyor. Böyle başka bir pazar daha düşünebiliyor musunuz? Erkeklerin %90'ından fazlası düzenli şekilde mastürbasyon yapıyor. Bu neden insanları utandıran bir şey olsun ki? Eski anlayıştan tamamen kurtulmak gerekiyor ve her şeyin ilerlemesini sağlayacak asıl katalizör de bu zaten. Herkes, cinsellik ve mastürbasyonun öneminin farkında olarak utanmadan eline bir TENGA alabilmeli. Eskimiş bu anlayışı değiştirmek… İşte benim çıkmak için yarattığım dağ bu.
Okuduğunuz kitaplardan etkilendiniz mi?
Bu konuda pek okuma yaptığım söylenemez. Edindiğim tecrübeler üzerinden konuşuyorum. Prototipleri yapmaya başladığımdan beri kendi kendime söylediğim 7 şey var:
1. Cesaret olmadan bir şey yaratamazsın.
2. Sabır olmadan hiçbir şeyi tamamlayamazsın.
3. Heves olmadan güzel bir şey ortaya çıkaramazsın.
4. Gülümsemeden eğlenceli bir şey yaratamazsın.
5. Çaba sarf etmeden ilerleme kaydedemezsin.
6. Gelecekteki müşterilerinin kullanacağı bir şeyi üretirken bunu ciddiye almalısın.
7. Kaliteden ödün vermeden üretmeye devam etmelisin.
Bu ilkeler benim için hiç değişmedi.
Bu sözlerin zor zamanlar yaşamış birinden geldiğini hissediyorum.
Sadece söylediklerimin her iş modeli için geçerli olduğunu düşünüyorum. Özellikle sabır, bu kesinlikle en önemli faktör. Bir girişimci olarak çokça risk analizi yapıyorum ve sonuçta bakıldığında aslında kimse başarılı olup olmayacağınızı kesin olarak söyleyemez. Sizi ileri doğru itecek tek şey inancınız ve sabrınız. Şirketimin yaklaşımı gayet basit; "Yenilikçi ürünler yaratmak", "Yüksek kaliteye sahip olmaları" ve "Müşterilerimizle mümkün olan en iyi iletişimi kurmak". Bu cümleleri benimsemiş olarak herkes tarafından beğenilerek kullanılan eğlenceli ürünler çıkarmaya devam edeceğim.
Değerli zamanınızı ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.